“…Ayasofya, İmparator İustinianos tarafından 532 Nika ayaklanmasında yanan ve arkeolojik kazılarda birkaç kalıntısı ortaya çıkarılan bazilikanın yerine yapılmıştı. Kilise, benzeri olmayan genişlikte bir alanı kaplayan 30 metre çapındaki kubbesi ile 537’de açıldı. İkinci açılışı yine İustinianos döneminde 562’nin İsa’nın doğum gününe denk gelir, zira kubbenin bir kısmı, doğu kemeri ve doğu kesimindeki yarım kubbe 553-557 arasında yaşanan bir dizi deprem nedeniyle 558 yılında yıkılmıştı. Bugünkü kubbe tekrar yapılmış olandır…
Kilise, Küçük Ayasofya’dan Aya İrini’ye kadar uzanan bir alandaki başkentin siyasal ve dinsel merkezini oluşturan yapılar bütünün parçasıydı. Bu alanda güneyde denizden kuzeyde Aya İrini’ye kadar şu yapılar bulunmaktaydı: Kente ünlü Halke kapısıyla açılan imparatorluk sarayı; bir sütun üzerinde duran, başında tüylü bir taç olan, ata binmiş bir imparator, büyük ihtimalle İustinianos değil de Theodosius heykelinin bulunduğu Augusteion meydanı; Aziz Samson Hastanesi; Aya İrini (daha doğudaki Senato ve Magnaura’yı saymazsak). Ayasofya bu yapılar bütünün kalbinde bulunuyordu ve bugün olduğu gibi payandalarla desteklenmemişti, minareleri yoktu ve çeşitli binalarla çevriliydi.
Ayasofya’nın işlevi iki yönlüydü. Bir taraftan Konstantinopolis’in katedral kilisesi, Büyük Kilisesi’ydi ve bu sıfatla herhangi bir piskoposluk kilisesi gibi piskopos ve ona bağlı din adamlarının Hıristiyan kültünü kutladıkları bir yerdi. Ancak Ayasofya aynı zamanda imparatorluğun başkentinin kilisesi idi ve bunun farklı iki sonucu vardı: İlk olarak bu kilisenin piskoposu patrikti ve yargılama yetkisi 6. yüzyıldan sonrası itibariyle Balkanlar’dan Toroslar’a uzanıyor, Bulgarlar ve Ruslar gibi paganların Hıristiyanlaşmasından sonra yeni kurulan kiliselerin de başı sayılıyordu. Diğer bir sonucu ise Konstantinopolis piskoposunun imparatorla özel bir ilişkisinin bulunmasıydı. Bu ilişki o derece yakındı ki imparatorun sarayı Ayasofya’ya fiziki olarak bağlıydı. İmparator patriği atıyor, patrik imparatora taç giydiriyor ve bu iki adam Doğu Roma imparatorluğunun dinsel ve siyasal düzeninin ayrılmaz ikilisini oluşturuyorlardı…” (s. 100-102)
Pralong, Annie (ed.) (2011). Bizans Yapılar, Meydanlar, Yaşamlar, (çev. Buket Kitapçı Bayrı), Kitap Yayınevi, İstanbul.
Fotoğraflar: Martı Esin Şemin
Bir Cevap Yazın