“…Ama, sadece uykuda düşgörüyorlar dedin; uyanık düşgörmek istediklerinde düşlerin kontrolden çıkması için zehirler aldıklarını söyledin! Bir millet nasıl daha çılgın olabilir? düş-zamanla dünya-zamanı bir bebekten daha iyi ayırt edemiyorlar. Belki de bir ağacı öldürdüklerinde tekrar canlanacağını düşünüyorlardır.!’
Server başını salladı. Başkadın’la ikisi hâlâ huş korusunda yalnızlarmış gibi hayli tereddütlü bir sesle, neredeyse uyuyacaklarmış gibi konuşuyordu. ‘Hayır, ölümü gayet iyi anlıyorlar… Tabii ki bizim gördüğümüz gibi görmüyorlar ama bazı şeyleri bizden daha çok biliyor ve anlıyorlar… Lyubov ona anlattıklarımın çoğunu anladı. Ben onun bana anlattıklarının çoğunu anlamadım. Beni anlamaktan alıkoyan dil değildi: dilini biliyordum, o da bizimkini öğrenmişti; birlikte iki dilin yazısını çıkardık. Yine de, söyledikleri içinde hiç anlayamadıklarım var. Devadamların orman dışından olduklarını söyledi. Bu çok açık. Ormanı istediklerini söyledi: ağaçları odun olarak, toprağı çim ekmek için.’ Selver’in sesi hâlâ yumuşak olmakla birlikte ahenk kazanmıştı; gümüş ağaçlar arasında oturan insanlar dinliyorlardı. ‘Onların dünyayı kestiklerini görenler için bu da açık. Devadamların bizler gibi insanlar olduklarını, aslında belki de, Kırmızı Geyik’in Gri Geyik’le olan yakın akrabalığına benzer şekilde hısım olduğumuzu söyledi. Orman olmayan başka bir yerden geldiklerini; oradaki tüm ağaçların kesilmiş olduğunu; bizimki olmayan, aslında yıldız olan bir güneşi olduğunu söyledi.” (s. 39)
Le Guin, Ursula K. (2017). Dünyaya Orman Denir, (çev. Özlem Dinçkal), Metis Yayınları, İstanbul.
Bir Cevap Yazın