“Parisli bir karı ile bu yolda edilen latife ayıp sayılmadıktan başka, belki de zarafete hamlolunur. İstanbul’da olsa adeta çapkınlık olmak üzere hükmedilirdi.
İnsanlığın garaib-i bi-nihayesinden birisi de budur. Cemiyet-i beşeriyyenin şu noktasında haram, ayb-ı memnu olan bir şey, öteki noktasında mubah, memduh ve mücazdır.
Her ne hal ise bizim iki refik işlerini bitirdikten sonra kol kola verip sokağa çıktılar. Hava müsait olduğu için Maison Doree’ye kadar piyade olarak gitmeye karar verdiler. Artık esna-yı rahda edilen latifeleri, müfredatı vechile kaydetmeye imkan yoktur.
Maison Doree denilen yer Paris’in en mükellef kahvehanesi ve lokantalarından birisi olup orada bir adam, ister halk içinde ve ister ayrıca bir mahalde taam edebilir. Bizim iki refik gibi zevat halkın nazar-ı tecessüsünden mahfi bulunmak emelinde olacakları cihet-le ayrıca bir kabine açtırdılar ve iki adamlık bir sofra tehiyyesini emreylediler; ama gerek nazara ve gerek dimağa halavet verecek esbabın cem’ine Maison Doree’ce imkan ne mertebeye kadar müsait ise o dereceye varılması suret-i mahsusada emreylediler. Böyle bir emir verildiği zaman sofraya konulan bir şişe şarabın sekiz, on franktan aşağı etmeyeceği erbabına malumdur. Erbab-ı şikemden bulunmadığımız için, burada et’ime ve eşribenin envaını tavsif ile iştigal etmeyeceğiz. En büyük lezzet sohbetten alınır itikadında bulunduğumuzdan, yalnız ona hasr-ı nazar-ı dikkat eyleyeceğiz” (s. 256-257).
Midhat, Ahmet (2017). Paris’te Bir Türk, (haz. Erol Ülgen), Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara.
Sunay Akın ve Ahmet Midhat Efendi Efendi Hikayesi (2:17’den itibaren)
Bir Cevap Yazın